9/11/2006

11 Eylul 2001

Tam 5 sene geçti üzerinden...
Kimi zaman, o gün yaşadıgımız korkuyu, heyecanı, üzüntüyü, acıyı, sevinci (binada çalışan arkadaşlarımızın sağ olduğunu öğrendiğimiz de yaşadığımız sevinci) sanki dün yaşamışız gibi hissettik , kimi zaman ise yıllar önce yaşanmış gibi.
Bu bes yılda, hayat yeniden sorgulandı, öncelikler yeniden gözden geçirildi, sevdiklerimize daha fazla zaman ayırmaya, daha az çalışmaya, daha cok seyahat etmeye, zevk aldığımız şeyleri yapmaya, daha saygılı olmaya, hayatın bazı şeyleri ertelemeyecek kadar kısa olduğuna dair kendimizi hatırlatmalardan tutun, aklımıza şu anda gelmeyen pek çok şeyi kağıtlara karaladık, listeler yaptık, e-mailler yazdık sevdiklerimize, ailelerimize, arkadaşlarımıza, dostlarımıza... Yaşadığımız hergün için şükrettik, ailemizi daha çok aramaya başladık, insanlara sevdiğimizi hissettirdiğimiz halde, bir de sözlu olarak duymalarını istedik ve "seni seviyorum'u daha fazla söylemeye başladık. Uzun zamandır yapmak istediğimiz şeyleri yapmaya, "ileride vakit ve nakit bulursam yaparım" dediğimiz şeyleri daha ileri bir tarihe atmak yerine "bugün" yapmaya karar verdik. Kimimiz sevdiklerimize daha canla sarıldı, kimimiz işine, kimimiz dinine, kimi eğitimine.... Kimi hayatın ne kadar boş olduğunu fark etti, kimi ne kadar boş yaşadığını, kimi başkalarına nasıl faydalı olabilirim diye düşündü, kimi aylardan beri ailesini dahi aramadığını fark ederken, kimi en son ne zaman ailesini gördüğünü düşündü...Kimi o gün işe geç gittiği için şu anda hayatta olduğuna şükrederken, kimi o günku "World Trade Center"daki toplantıya gitmekten son anda vazgeçtiği için belki bininci kez ne kadar şanslı olduğunu kendine hatırlatti, kimi ölen binlerce kişinin ailesini, eşini, çocuklarını, arkadaşlarını, akrabalarının sevdiklerini düşündü, "ya bende onlardan biri olsaydım, ailem ne yapardı" dedi. Kimi bir gün önce "World Trade Center"daki işinden bir gün önce istifa ettiği için sevinirken, kimi orada yaptıği iş görüşmesinden sonra kabul edilmediği için yaşadığı üzüntüyü tebessümle hatırladı....Pamuk ipliğine bağlı hayatların içinden, kimi o gün otobüs bozulduğu için işe geç kalırken, kimi diş ağrısından evde hapis kalmışken, kimi başka bir eyalette iş seyahatindeyken, kimi yazın son günlerini bir deniz kıyısında keyif sürerek geçirirken, kimi o gün İstanbul'dan New York'a gelen uçaktayken, kimi olaydan yarım saat once "World Trade Center"da bulunan bir ofise kahve/bagel servisi yaptıktan sonra, kimi karşı köşedeki bankadan para çekerken, kimi "Starbucks"da kahve kuyruğundayken.......... Hayat bir anda dondu.
Sabah 8:46'da ilk uçağın İkiz Kuleler'e çarptıği haberi geldi. Önce herkes bunu kötü bir şaka sandı, sonra turistleri New York'ta gezdiren bir helikopterdir dediler, tam herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken, ikinci uçak çarptı... Bu kez bunun bir kaza değil, düpedüz bir saldırı olduğunu anladılar.. Ama kim, neden, nasıl??? soruları havada asılı kaldı... Öyle ya, dünyanın pek çok yerinde terorist saldırıları artık günlük hayatın olağan bir parçası kabul edilirken, bu daha önce Amerika'da hiç yaşanmamış, görülmemiş, duyulmamış bir şeydi... Amerikalılar ilk defa kendi ülkelerinde, kendilerini güvende hissetmediler..Daha New York'ta yaşanan facianın şoku atlatılmamışken, Washington D.C.'de Pentagon saldırısının haberi geldi, sonra da Pensilyvania haberi...Haberlerin duyumundan sonra saldırı ile ilgili görüntüleri görmek icin herkes TV'sinin, bilgisayarının başına geçti ve ekran karşısında her görüntüde biraz daha şok olarak, biraz daha acıyı hissederek, biraz daha üzülerek, enkaz bölgesinden kurtarılan herkes için biraz daha sevinerek (sadece 12 itfaiye eri, 3 polis, 3 sivil kurtarılabildi), saldırı anında aileleri, meslektaşlarıyla telefonda konuşanların yaşadığı inanılmaz duygu yoğunlugunu hissederek, binlerce kayıp kişinin ailelerinin hikayelerini dinleyerek ilk günlerini evlerinde geçirdiler. Sonra evde yalnız kalmak yerine, kalabalığa karışmak, onun bir parçası olmak istediler. Parklara, meydanlara gittiler ve kendileri gibi binlerce insanın, acılarını hafifletmek için gruplar halinde dua ederken, şarkı söylerken, şiir okurken, anılarını paylaşırken, korkularını anlatırken, mum yakarken, kiminin öfkesini, kızgınlığını, acısını, üzüntüsünü yazıya dökerken, kiminin resim yaptığını, kiminin hiçbirşey yapmadan sadece sessizliği paylaştığını gördüler, binlerce kayıp ilanını okudular, belki bir gören bir duyan umudu ile sevdiklerini arayan kayıp insanların ailelerini dinlediler, acılarını paylaştılar, her ölüm haberinde biraz daha yıkıldılar. Günler geçtikce umut yerini umutsuzluğa bıraktı, ölenlerin sayısı hakkındaki varsayımlar yerini gerçek rakamlara bıraktı. Sadece İkiz Kuleler'in olduğu yerde,1 saat 42 dakika içinde binlerce kişi hayatını kaybetti.
Saldırıdan aylar sonra New York'lular bu kez Jules ve Gedeon Naudet isimli kardeşlerin hazırladığı "11 Eylül 2001" dökümanter filmini izlerken, gözlerine inanamadılar. Saldırının yapıldığı gün, Ground Zero'da, itfaiye erleri ile ilgili film hazırlamak için bulunan bu iki gencin çekimleri, günlerce hafızalardan silinmedi. Milyonlar, bu programla uçakların binaya çarpma anını bir kez daha dehşetle izledi, uzun süre kimse seyahat etmek istemedi, uçaklara binmek korkulu rüya haline geldi, bir süre kapalı alanlara kimseler gitmedi, sinemalar, alışveriş merkezleri sahipsiz kaldı.
New York için, saldırıdan sonra pek çok şey yazıldı ve pek çok şey söylendi (bir yıl içinde saldırı ile ilgili tam 150 kitap yazıldı), bu olay günlerce, aylarca tartışma programlarında tartışıldı, kimisi "buralarda artık yaşanmaz" deyip başka yerlere gittiler, kimi kendini daha fazla buraya ait hissetti, kimi işi, kimi ailesi burada olduğu için gidemedi, ya da gitmek istedi, şartları elvermedi ama şu veya bu sebepten dolayı burada kalanların hepsi buraya sahip çıktı. Çünkü burası onların ekmeklerini kazandığı, hayatta biryere gelebilmek uğruna gecelerini/gündüzlerini harcadığı, milyonlarca göçmene kucak açan "Özgurlükler Şehri" .

Bu sabah yazıyı yazarken, Amerika'da bütün TV ve radyolarda ölen 3000 kişinin isimleri tek tek okundu... Dünyadaki 20 farklı zaman kuşağında, sabah 8:46 itibari ile, Mozart'ın ölmeden kısa bir süre önce yazdığı "Requiem"in ilk satırları Yeni Zelanda başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde söylendi. Avustralya'da 3000 kişi mavi/beyaz/kırmızı renklerine bürünerek, insanlardan oluşan bir Amerikan Bayrağı yaparken, Paris'te İkiz Kuleler'in hatırasına, iki projektör ile gökyüzüne inanılmaz bir görüntü yapıldı, camilerde, kiliselerde, sinagoglarda ölenler adına dualar okunurken, kimi ise günlük hayatına devam etti... Çünku hayat herşeye rağmen devam ediyor.Belki aynı hızla, aynı heyecanla değil ama yine de devam ediyor.

Ground Zero Bölgesinden İnsan Manzaraları kitabından alıntı resimler :http://www.life.com/Life/lifebooks/faces/gallery/index.html
Dev projektörler ile aydınlatılan İkiz Kuleleler'in görüntüleri:http://www.life.com/Life/lifebooks/amspirit/gallery1/2.html
Dijital arşiv: 3622 kişinin hikayesinin yer aldığı çok geniş kapsamlı bir arşiv. http://911digitalarchive.org/
ps: Bu yaziyi 4 yil once yazmistim, ufak degisiklikler ile tekrar yayinliyorum.

No comments:

Post a Comment